İklim Değişikliği Mültecileri’nin Birleşmiş Milletler ve Türkiye'den bekledikleri yasal düzenlemeler
Dünyada kitlesel yerinden edilmenin nedenleri sadece savaşlar değil, aynı zamanda kıtlık, kuraklık, sel ve iklim krizlerinden kaynaklanan hava kirliliğidir. Bu değişimler ve yerinden edilmeler kendi mültecilerini yaratmakta olmasına rağmen mültecilerin hukuki statüleri hala net değildir. İklim değiş...
Gespeichert in:
Veröffentlicht in: | Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi 2021-01, Vol.23 (4), p.133-150 |
---|---|
1. Verfasser: | |
Format: | Artikel |
Sprache: | tur |
Schlagworte: | |
Online-Zugang: | Volltext |
Tags: |
Tag hinzufügen
Keine Tags, Fügen Sie den ersten Tag hinzu!
|
Zusammenfassung: | Dünyada kitlesel yerinden edilmenin nedenleri sadece savaşlar değil, aynı zamanda kıtlık, kuraklık, sel ve iklim krizlerinden kaynaklanan hava kirliliğidir. Bu değişimler ve yerinden edilmeler kendi mültecilerini yaratmakta olmasına rağmen mültecilerin hukuki statüleri hala net değildir. İklim değişikliği mültecilerinin tanımı, maruz kaldıkları şiddetli iklim koşulları sebebiyle evlerinden veya ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan kimseler olsa da (Berchin, Valduga, Garcia ve Guerra, 2017), iklim mültecileri kavramı, mültecilerin hukuki statüsü’ne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi kapsamındaki mülteci tanımına dahil değildir (Scott, 2014). Ancak günümüzde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi'nin Ocak 2020'de aldığı kararla bu kişilerin hukuki statüleri, Kiribati Cumhuriyeti'nden Ioane Teitiota ve eşinin reddedilen başvurusu ile birlikte yeniden tartışılmaya başlandı. Komite, "güçlü ulusal ve uluslararası çabalar olmaksızın, iklim değişikliğinin alıcı devletlerdeki etkilerinin, kişileri sözleşmenin 6. veya 7. maddeleri kapsamındaki haklarının ihlaline maruz bırakabileceğine ve böylece gönderen devletlerin geri göndermeme yükümlülüklerini tetikleyebileceğine" karar vererek insanların iklim krizinden çıkarılmasının artık uluslararası mekanizmaların bir sorunu olduğunu göstermiştir. Üstelik bu karar, devletlerin geri göndermeme ilkelerinin yeniden tanımlanmasını sağlamaktadır.
Çevre felaketlerinin artan etkisi, coğrafi konumu ve jeopolitik önemi nedeniyle Türkiye'yi de etkileyecek; şüphesiz yakında Türkiye bu tür başvurularla karşılaşabilecektir. Türkiye, BM İnsan Hakları Komitesi'ne bireysel başvuru hakkını tanıdığı için, doğrudan değilse de bu yönde başvurulara karşı önlem alması ve AY (m.90) Uluslararası hukuk kurallarının AY’ a aykırılığının ileri sürülememesi gerçeği doğrultusunda, gereken adımları atmalıdır. Fakat, öncelikli olarak iklim mültecileri konusunda Birleşmiş Milletler’ in ciddi bir hazırlığı olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte, Türkiye'nin çevresindeki ülkelerin etkisiyle, önümüzdeki 20 yılda kuraklık ve göçün etkisi altına girebileceği konusundaki güçlü ihtimali de göz önüne alınarak, Türkiye, 6458 Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na “iklim göçmenleri” tanımı eklenmeli ve onların en temel hakları olan eğitim, sağlık ve çalışma hakları tartışılmalıdır. En azından Birleşmiş Milletler' in ve Türkiye’nin bu konuda ortaklaşa düzenleme hedeflemesi ve bunun sağlık, eğitim, barınma, çalışma koşullarını içermesi gereken çok yönlü bir ça |
---|---|
ISSN: | 1302-3284 1308-0911 |
DOI: | 10.16953/deusosbil.1055646 |