Yargıtay kararları ışığında suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla silah kullanma yetkisi (PVSK M. 16/7)

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2007 yılında yapılan bir değişiklik ile suçun niteliğine ve ağırlığına bakılmaksızın kişinin yakalanmasını sağlamak üzere kolluğa silah kullanma yetkisi tanınmıştır. Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin atıfta bulunduğu uluslarar...

Ausführliche Beschreibung

Gespeichert in:
Bibliographische Detailangaben
Veröffentlicht in:Türkiye Barolar Birliği dergisi 2021-03, Vol.33 (153), p.65-106
1. Verfasser: Sevdiren,Öznur
Format: Artikel
Sprache:tur
Schlagworte:
Online-Zugang:Volltext
Tags: Tag hinzufügen
Keine Tags, Fügen Sie den ersten Tag hinzu!
Beschreibung
Zusammenfassung:Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2007 yılında yapılan bir değişiklik ile suçun niteliğine ve ağırlığına bakılmaksızın kişinin yakalanmasını sağlamak üzere kolluğa silah kullanma yetkisi tanınmıştır. Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin atıfta bulunduğu uluslararası belgeler, silah kullanımının istisnai niteliğinin altını çizmekte ve ateşli silahın ancak meşru savunma halinde veya gerçekleşmesi muhakkak öldürme veya ciddi yaralanma riski yaratan suçlara ilişkin olarak saldırganın yakalanması amacına dönük olarak kullanabileceğini belirtmektedir. Uygulamada suçun niteliğine bakılmaksızın her türlü suç, hatta kabahat türünden fiiller açısından silah kullanma yetkisine başvurulmaktadır. Dahası, şüphelinin başka suretle yakalanması mümkün iken, özellikle hareketli hedeflere dönük olarak, öldürücü şekilde atış tevcih edilebilmektedir. Bu noktada, temyiz aşamasına gelmiş az sayıda vakada ise, Yargıtay çoğunlukla failin kolluk görevlisi olması dolayısıyla bir nevi “taksir karinesi” benimsemekte, kastın bulunduğunu tespit ettiği az sayıda vakada ise kasten yaralama suçunun mevcudiyetinden hareket etmektedir. Bu biçimde, Yargıtay, kasten öldürme ve yaralama arasındaki ayrım bakımından geliştirdiği içtihadından ayrılmaktadır. Bu yazıda konu ile ilgili mevzuat çerçevesinde Yargıtay’ın söz konusu yaklaşımı eleştirel bir biçimde ele alınmaktadır.
ISSN:1304-2408